Elektrikli araçlar üretim sırasında daha fazla emisyon üretiyor!

Elektrikli araçlar, son yıllarda hızla yaygınlaşan bir teknoloji olarak karşımıza çıkıyor. İlk bakışta, benzinli araçlara kıyasla çevre üzerinde daha az etkili oldukları düşünülse de elektrikli araç emisyonları konusundaki gerçekler daha karmaşık. Üretim süreçlerinde daha fazla emisyon üretmeleri nedeniyle eleştirilen elektrikli araçlar, kullanım sırasında bu farkı hızla telafi ediyor.

Elektrikli araç üretiminin emisyon etkisi

Elektrikli araçların üretimi, özellikle bataryalarının üretim süreci nedeniyle, benzinli araçlara kıyasla daha fazla emisyon üretiyor. 2023 Polestar ve Rivian Pathway Raporu’na göre, ortalama bir elektrikli araç üretimi 14 ton karbondioksite eşdeğer emisyon üretirken, benzinli araçlarda bu rakam 10 ton. Bu fark, üretim aşamasında %40 daha fazla emisyon ürettiğini gösteriyor.

Ancak, bu durum batarya teknolojilerinin gelişmesi ve nadir bulunan toprak elementlerine olan bağımlılığın azalmasıyla değişebilir. Argonne National Laboratory’nin GREET modeli ise, elektrikli araç üretiminin benzinli araçlara kıyasla %80 daha fazla sera gazı ürettiğini belirtiyor. Yani, üretim hattından çıktıklarında elektrikli araçlar, benzinli araçlara kıyasla daha yüksek bir “karbon borcu” ile başlıyor.

Elektrikli araçların kullanım süresindeki avantajları

Neyse ki, elektrikli araçlar bu karbon borcunu kısa sürede telafi ediyor. Bir elektrikli aracın benzinli bir araçla emisyon eşitliğine ulaşması, kullanılan enerji kaynağına bağlı olarak değişse de genellikle iki yıldan daha kısa bir süre alıyor.

Örneğin, ABD’deki en kirli enerji şebekelerinden biri olan NYLI eGrid’de bile elektrikli araçların emisyon eşitliğine ulaşması sadece 1,9 yıl sürüyor. En temiz şebekelerden biri olan CAMX eGrid’de ise bu süre sadece 1,4 yıl.

Birçok kişi, evlerinde güneş panelleri ve ev bataryaları ile elektrikli araçlarını tamamen temiz enerji ile şarj ediyor. Bu durum emisyon farkını çok daha hızlı bir şekilde telafi etmelerini sağlıyor.

Çevresel ve sağlık etkileri

Elektrikli araç üretiminde kullanılan nadir toprak elementleri, çevresel ve sağlık açısından bazı sorunlara neden olabiliyor. Bu elementlerin madenciliği, göz ve cilt tahrişi gibi sağlık sorunlarına yol açabiliyor ve insan hakları ihlalleri ile ilişkilendirilebiliyor. Ancak, bataryalarda nadir toprak elementlerine olan bağımlılığı azaltan yeni teknolojiler geliştiriliyor.

Batarya geri dönüşüm programları, elektrikli araç üretimi ile ilgili emisyonları azaltmanın yanı sıra nadir toprak elementlerinin yeniden kullanılmasını da sağlıyor. Bu gelişmeler, elektrikli araçların çevresel etkilerini daha da azaltıyor.

Elektrikli araçların üretiminde daha fazla emisyon üretilse de kullanım süreleri boyunca bu farkı hızla telafi ediyorlar. Ortalama olarak, 15 yıl boyunca kullanılan bir elektrikli araç, kilometre başına 30 gram karbondioksit emisyonu üretirken, benzinli araçlar 80 gram üretiyor.

Elektrikli araç emisyonlarının, benzinli araçlara kıyasla çok daha düşük olduğu ve çevre için daha iyi bir seçenek olduğu açıkça görülüyor. Elektrikli araçların çevresel etkileri hakkında yapılan eleştiriler, bu gerçekler ışığında değerlendirildiğinde, büyük ölçüde yanlış anlaşılmalara dayanıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

xxx